Güllerbahcesi
SITEMIZE BEDAVA ÜYE OLUN HER TÜRLÜ BILGIDEN SIZDE YARARLANIN IYI EGLENCELER

Join the forum, it's quick and easy

Güllerbahcesi
SITEMIZE BEDAVA ÜYE OLUN HER TÜRLÜ BILGIDEN SIZDE YARARLANIN IYI EGLENCELER
Güllerbahcesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Peygamber Efendimizin Annesine Getirilmesi

Aşağa gitmek

Peygamber Efendimizin Annesine Getirilmesi Empty Peygamber Efendimizin Annesine Getirilmesi

Mesaj tarafından GurbetGuzeli C.tesi 12 Nis. 2008, 00:08

Peygamber Efendimizin Annesine Getirilmesi

Saadet Güneşi, ömrünün dört yılını geride bırakmış, oldukça gürbüzleşmiş ve gelişmişti. Zâtında görülen gariplikler, hele göğsünün yarılması hâdisesi, Hz. Halîme’yi bütün bütün düşündürmeye ve telaşlandırmaya başladı. Hattâ artık endişe duyuyordu. Canı gibi sevdiği Efendimizin başına hoş olmayan herhangi bir hâdisenin gelmesinden korkuyordu.

İşte bu düşünce, endişe ve korku, Halîme ve kocası Hâris’i şu kararı almaya mecbur etti: "Başına bir iş gelmeden bu yavruyu annesine teslim etmeliyiz."

Halîme’nin içi cayır cayır yanıyordu, ama ne yapabilirdi ki? Nihayet Nur Çocuk kendisine muvakkaten emânet edilmişti. Emânete el koyacak hali yoktu ya.

Sa’doğulları yurduna dört sene ışık saçan Saâdet Güneşi, şimdi sütannesi tarafından Mekke’ye getiriliyordu. Burada bir başka haşmetle, bam başka bir azametle dünyaya ışık saçsın diye.

Halîme ve kocası Mekke’ye gece girdiler. Bir ara Sevgili Efendimiz, gözlerden kayboldu. Halîme ve kocasında bir telaş başladı. Bütün aramalara rağmen, onu bulamadılar. Gidip dedesi Abdülmuttalib’e haber verdiler. Nur torununun kaybolduğunu haber alan şefkatli dede, birden şaşkına döndü. Üzgün ve telaşlı aramaya koyuldu. Fakat, ortalıkta Efendimiz görünmüyordu. Abdülmuttalib, çaresiz ellerini açarak yalvardı: "Allah’ım, ne olur Muhammed’imi bana geri ver."

Bu arada iki kişi, yanlarında bir çocuk ile görünüverdiler. Bunlar, Varaka bin Nevfel ve bir arkadaşı ile Peygamber Efendimiz idiler. Abdülmuttalib, hasretini çektiği Saâdet Güneşini bağrına bastı, doyasıya kokladıktan sonra boynuna bindirdi. Doğruca Kâbe’ye giderek onunla birlikte tavafta bulundu. Sonra da Sevgili Peygamberimizi götürüp annesine teslim etti.1

Bilâhare, Abdülmuttalib, sevgili torununa kavuşmanın sevinç ve saâdet bayramını kutlamak üzere, kurbanlar kestirerek Mekkelilere güzel bir ziyâfet çekti. Artık Peygamber Efendimiz, aziz annesinin sıcak kucağında, şefkatli kolları arasında, mes’ud ve mütevazi evindeydi.

Sütanne Halîme, Saadet Güneşini Mekke’de bırakıp yurduna döndü. Fakat, ne o Efendimizi, ne de Efendimiz onu hayatı boyunca unutmadı. Kendisini dört sene gibi uzun bir zaman kucaklayan ve saran kollara karşı hürmetini, saygısını hiçbir zaman yitirmedi. Onu her gördüğünde, "Anneciğim, Anneciğim" diye saygı ve hürmetle çağırır, kendisine ihsan ve ikramda bulunurdu. İhtiyacının olup olmadığını sorar, varsa hemen gidermeye çalışırdı.

Aradan uzun zaman geçecek. Yine Sa’doğulları yurdunu bir yıl kıtlık ve kuraklık saracak. Bu kıtlık ve kuraklığın dehşetine dayanamayan Halîme çıkıp Mekke’ye gelecek ve Resûl-i Ekrem Efendimizle görüşmek isteyecektir. Kâinatın Efendisi ile görüşen Halîme, kendisine yurdundaki kıtlık ve kuraklıktan şikâyet eder. Zengin ve zengin olduğu kadar da kadırşinas ve hayırsever olan pâk zevcesi Hazret-i Hatice, derhal Halîme’ye kırk koyun, binmek ve yüklerini taşımak için de bir deve verir.

Yine bir hayır ve vefâ örneği: Efendimizin süt kardeşlerinden biri de Şeymâ idi. Sa’doğulları yurdunda Şeymâ ile çok tatlı günler geçirmişti. Bu tatlı hatıralardan seneler sonra, Huneyn Savaşında Şeymâ da Müslümanlar tarafından alınan esirler arasındaydı. Şeymâ kendisini tanıtınca, bir kız kardeşe gösterilmesi gereken alâkanın en üstününe Peygamber Efendimiz tarafından mazhar oldu.

Peygamber Efendimiz Sa’doğulları yurdunda sütanne Halîme’nin yanında geçen günlerinin hatıralarını ashabına zaman zaman anlatır ve şöyle derdi:

"Ben aranızda en halis Arab’ım. Çünkü, Kureyşliyim. Aynı zamanda, Benî Sa’d bin Bekr yanında süt emdim ve lisanım da onların lisanıdır."1

Peygamber Efendimiz annesinin yanında

Nebiyy-i Muhterem Efendimiz, sütannesi Halîme tarafından annesi Hz. Âmine’ye teslim edildiğinde dört yaşını bitirmiş, beş yaşına ayak basmıştı. Takvim yaprakları Milâdî 575 yılını gösteriyordu. Aziz annenin kalbine, henüz evliliklerinin ilk aylarında ebedî âleme göç eden kocası Abdullah’ın ayrılık acısı ıztıraptan bir yumruk gibi oturmuştu. Bu ıztırabı az da olsa hafifleten tek teselli kaynağı vardı: Biricik oğlu Muhammed (a.s.m.).

Hz. Âmine, olanca şefkat ve muhabbetiyle nur yavrusunu sarmaya çalışıyor, ona babadan yetim kalışın da acısını bu şekilde hatırlatmamaya gayret ediyordu. Peygamber Efendimiz, Mekke’deki mütevazi evin ışığıydı, bereketiydi, gülüydü, huzur ve sevinci idi. Bu küçük yaşta bile annesine yardım etmekten asla geri durmuyordu. Hele temizliğe dikkat edişine aziz annesi hayrandı. O sadece annesine karşı değil, tanıdıklarının hepsine karşı yardımsever ve hürmetkârdı. Arkadaşlarının yardımına koşmaktan zevk alırdı. Bu sebeple, arkadaşları da onu sever, sayar ve kendisiyle gezip dolaşmaya âdetâ can atarlardı.

Evet, Cenâb-ı Hak, yüksek ve kudsî peygamberlik vazifesiyle memur edeceği Resûlünü, böylece en güzel şekilde büyütüyor ve en mükemmel sûrette terbiye ediyordu.

Baba kabrini ziyaret

Kâinatın Efendisi, altı yaşında… Bu sırada Hz. Âmine’nin içine Medine’yi ziyaret arzusu doğdu. Maksadı Abdülmuttalib’in annesi tarafından kendilerine dayı gelen Adiyy bin Neccaroğullarını görmek, hem de orada medfûn bulunan bahtiyar kocasının kabrini ziyâret etmekti. Bu maksatla hazırlıklar yapıldı. Günü gelince Mekke’den biricik oğlu ve dadısı Ümmü Eymen’le birlikte hareket etti. Âmine’nin âlemi şen ve neşeli olması lâzım gelirken, bilâkis hüzünle kaplı idi. Sanki bir daha bu mukaddes beldeye ve bu Saâdet Güneşinin doğuşuna sahne olan mübârek eve kavuşamayacakmış gibi tekrar tekrar dönüp Mekke’ye bakıyordu.

Mevsimin en sıcak günlerinde yaptıkları yorucu bir yolculuktan sonra Medine’ye vardılar. Efendimizin dayısı oğullarından Nabiga’nın evine indiler. Hz. Âmine, bu evin avlusunda bulunan aziz kocasının kabrinin başına gözyaşları içinde yıkılıverdi. Gözyaşları Abdullah’ın kabrinin toprağını bol bol suladı.

Peygamber Efendimiz de, ilk defa ruhunda yetimliğin acısını bu manzara karşısında duydu. O da, muhterem pederinin kabrine damla damla gözyaşı serpti. Sanki bu damlalar Hz. Abdullah’a bir gül demeti yerine takdim ediliyordu.
GurbetGuzeli
GurbetGuzeli
Yönetici
Yönetici

Mesaj Sayısı : 6366
BASARI PUANI : 24704
Kayıt tarihi : 23/03/08
Yaş : 48
Nerden : isvicre

http://www.gullerbahcesi.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz