Güllerbahcesi
SITEMIZE BEDAVA ÜYE OLUN HER TÜRLÜ BILGIDEN SIZDE YARARLANIN IYI EGLENCELER

Join the forum, it's quick and easy

Güllerbahcesi
SITEMIZE BEDAVA ÜYE OLUN HER TÜRLÜ BILGIDEN SIZDE YARARLANIN IYI EGLENCELER
Güllerbahcesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ÜSTADIMIZ ŞEYH MAHMUD USTAOSMANOĞLU EFENDi (K.s.) 1

Aşağa gitmek

ÜSTADIMIZ ŞEYH MAHMUD USTAOSMANOĞLU EFENDi (K.s.) 1 Empty ÜSTADIMIZ ŞEYH MAHMUD USTAOSMANOĞLU EFENDi (K.s.) 1

Mesaj tarafından GurbetGuzeli Çarş. 26 Kas. 2008, 19:10

ÜSTADIMIZ ŞEYH MAHMUD USTAOSMANOĞLU EFENDi (K.s.)

--------------------------------------------------------------------------------

Ali Rıza Bezzaz Hazretleri, Ali Haydar Efendi' yi bağlılarına emanet ederken şöyle demişti: " Söz veriyorum size, kim bunun elinden tutarsa hiçbir kitaptan okuyamayacağı, hiçbir kimseden duyamayacağı şeyleri bundan duyacak ve öğrenecektir." Ali Haydar Efendi, ihvanlarına söze dökülmeyen, satırlara aktarılamayan hakikati tanımayı, idrak ölçülerine göre yaşamayı öğretti. Has odada, kuşluk vaktine kadar da Yusufıum dediği talebesiyle yüksek perdeden konuştu. Şimdi ise Ali Haydar Efendi'nin konuştuğu frekanstan aynı hakikati Büyük Veli anlatmaya devam ediyor. Yirmi birinci yüz yılda bir " sahih yed " dünyamıza sağanak sağanak feyz-i ilahi taşıyor. Nur akıyor, çünkü künkler ta Mişkatu'n-Nübüvve'ye kadar kesintisiz yerli yerinde duruyor. Mevlana Halid' den İmam Rabbani'ye, Şah-ı Nakşibend'den, Abdulhalık Gücdüvani'ye nur arkının kol başları, akışı sürekli murakabe ediyorlar. Allah Resulü'ne (s.a.v.) kadar uzanan sahih el, rektörü, dekanı, öğretim üyesi olmayan amfisiz, sınıfsız, diplomasız bir üniversite gibi çağın müminlerini eğitmeyi sürdürüyor. Aşk laboratuarında aklın ve ruhun takıldığı problemleri çözüyor.

MAHMUD EFENDİ KUTUBDUR

Seyyid Mâlikî Hazretleri zâhirî ilimlerde üstad olduğu gibi, bâtınî ilimlerde de söz sahibiydi, pek çok mürîdânı vardı. Soyu, ilmî kariyeri, Dinî hizmetleri ve geniş nüfûzu hasebiyle pek çok makam ve mevki sahibi kişiler, hatta krallar ve prensler onun duasını almak için ziyaretinde bulunurlardı. İstanbul'a geçtiğimiz Haziran ayında yaptığı ziyareti sırasında, misafir edildiği Efendi Hazretlerimizin odasında elini öpmek ve duasını almak bize de nasip olmuştu. İstanbul'da birkaç gün daha kalıp Mekke'ye dönecekti. O henüz İstanbul'dayken bizler o mukaddes topraklara umre yapmak üzere hareket ettik. Tabi ki, arzumuz Seyyid Mâlikî Hazretleri'ni İstanbul'dan Mekke'ye döndüğünde yerinde de ziyaret etmekti. Ve öyle de oldu. Biz Mekke-i Mükerreme'ye gittikten birkaç gün sonra onun Mekke'ye döndüğünü haber aldık. Efendi Hazretlerimizin hulefâsından Mustafa Efendi Hocamız başımızda olmak üzere, bu fakirle beraber ayrıca iki hoca efendi kardeşimiz de dâhil olmak üzere, dört kişi, Seyyid Mâlikî Hazretleri'nin ziyaretine gittik. Daha geçen hafta Türkiye'de ziyaret etmiştik, elhamdülillâh şimdi de Mekke'de ziyaret nasip oluyordu. Bizden başka o mübareğin ziyaretine gelmiş pek çok misafir vardı. Herkes sırayla ziyaretinde bulunuyordu. Sıra bize geldiğinde önce Mustafa Efendi Hocamız görüştü. Seyyid Mâlikî Hazretleri Mustafa Efendi'yi görünce çok sevindi, memnun oldu, sarıldı. Diğer misafirlere göstermediği çok özel bir ilgi gösterdi. Ve birkaç gün önce Efendi Hazretleri ile beraber olduğu ânı orada kısaca dile getirdi. Daha sonra bu fakir, Seyyid Mâlikî Hazretleri'nin elini öperken kendimi ona takdim edecektim ki, tatlı bir tebessümle "Araftü" tanıdım buyurdu. Bu beni öylesine memnun etti ki, anlatamam. Demek unutmamıştı. Gerçi Türkiye'deki ziyaretimizin üzerinden henüz bir hafta gibi kısa bir zaman geçmişti, ama yine de hatırlayamayabilirdi. Çünkü o kadar çok ziyaret edeni vardı ki. O akşam yaptıkları derste bizleri kendi yanına oturttu. İhtiram ve ikrâmda bulundu. Tabiî bizlere yapılan bu güzel karşılama ve alâka, hiç şüphesiz Efendi Hazretlerimizin yüce hatırı içindi. Ona olan sevgisi, saygısı ve muhabbeti sebebiyle bizlerle böylesine ilgileniyordu. Üstelik başımızda az önce ifade ettiğim gibi Efendi Hazretlerimizin hulefâsından olan Mustafa Efendi Hocamız bulunuyordu. Seyyid Mâlikî, Üstadımız Mahmud Efendi Hazretleri'ni gerçekten de çok sever, mümkün oldukça Türkiye'ye ziyaretine gelirdi. Yani geçen Haziran ayındaki İstanbul'a gelişi, ilk değildi. Daha önceleri de defalarca ülkemize gelmiş ve her gelişinde de mutlaka Üstadımız Hacı Mahmud Efendi Kuddise Sırruhu Hazretleri'nin ziyaretinde bulunmuşlardı. Bu ziyaretlerinden birinde bizzat Cübbeli Hoca'mıza "Mahmud Efendi kutuplardandır." demişti. Dünya çapındaki bir allâmenin bu sözü ve ifadesi, bir anlık hislerle söylenen bir söz değil, defalarca yapılan ziyaretlerin sonucunda, Efendi Hazretleri'nin etrafına, etbâına hâllerine bakıp, bunları kendi ilim süzgecinden geçirerek yaptığı tahlilden sonraki tesbitidir. Nitekim "O kutuplardandır." buyurduktan sonra "çünkü" diyerek şunları ilâve etmişti. "Bir kimsenin bu kadar seveni, bu kadar etbâı olacak, etrafında bu kadar âlim bulunacak, ama o kimse buna rağmen nefsini âdeta paspas edip, tevazuyla hareket edecek ve kendisinde nokta kadar dahi enaniyet kokusu olmayacak.Ancak Kutup olan bir zat böyle olabilir."

Mahmud Efendi Hazretleri, büyük âlim, evliyâ, Bütün dâvası onun, Kur’an ve Sünneti ihyâ. Gece gündüz, durmadan, dinlenmeden çalışır,
Hak yolunda yarışır. Çeçenistan için, hep gece gündüz duâda, Kendisi burada ama, kalbi Çeçenistan’da... Çeçen Mücahidler, çarpışırken Ruslarla; Efendi Hazretleri, sanki savaşıyor onlarla. Bir defasında, Çeçen’li bir mücahid, Efendiyi Ziyaret etmek için gelmişti İstanbul’a, Camide bekliyordu, Efendi Hazretlerini, Ama görünce birden, kaybetmişti kendini. Kendine gelince dediler; "neden ki sen bayıldın?" Dedi ki, Çeçen’li Mücahid:" Hayretimden şaşırdım. Bu Mahmut Efendi ki, daima bizlerledir, Çeçenistan’ da bizlerle, hep cihad etmektedir." Hatta geçen gün, çarpışırken cephe’de, Yaralandı ayağından, biz varmıştık mendille; Baktılar ki o mendil, ayağında sarılı, Efendi Hazretleri ayağından yaralı. Gâzi olmuştu o, Çeçen cephesinde, Savaşırdı, gelirdi, Allah’ın sayesinde. Yine o günlerde, herkesi hep arardı, Çeçenistan cephesinden haberleri sorardı. Bir gün de; Yavuz Selim’de, bir sohbet esnasında, Çeçenistan cihadını anlattı, bir defasında; Buyurdu ki: " Bu Çeçen kardeşlerimizin sayıları çok azdır, Belki 15 bin mücahid, ya yokturlar, ya vardır. Peki nasıl oluyor ki, yeniyorlar Ruslar’ ı? Ruslar’ ın sayıları, geçiyor milyonları. Çünkü Rabbım’ ın yardımı yağar, Çeçenistan’ a, Görünmeyen ordular, saldırırlar Ruslar’ a. Melekler, şehîdler, evliyâlar, hep birden; Akın ederler sanki, dağlar oynar yerinden. " Gene bir gün mübarek, kürsüden anlatmıştı, O gün Yavuz Selim’de, herkesi ağlatmıştı. " Bir Rus pilotu, bir gün havalandı üssünden, Mücahidleri bombalayıp, öldürecek hep birden... Tam düğmeye basıp ta, bombalar yağdıracak; Yüzlerce mücahid, hep bombayla yok olacak. Tam o sırada, birden pilotun sağ yanında, Yeşil sarıklı bir zât, belirmişti o anda... Elindeki kılıcı, Rus pilota uzattı, Sonra dağları çınlatan bir nâra attı. Dedi ki: Bombaları atarsan mücahidlere, Bu kılıçla gövdeni, parçalarım ikiye. Rus pilotun o anda, aklı gitmişti baştan, Uçağı indirmişti, vazgeçmişti savaştan. Çeçenistan’lı mücahidlere dedi ki: Sizinleyim, Müslüman oluyorum, cephede beraberim. İşte böyle, Allah’tan yardımlar geliyordu. Çeçenistan’a, görünmez ordular iniyordu. " Bu olayı, kürsüden anlatırken o mürşid, Sanki bu olanlara, hep oluyordu şahit... Kalp âleminde, sanki cepheyi seyrediyor, Çeçen cihadını, ümmete haber veriyor. O Mahmud-u Rabbanî, bir mürşid-i kâmildir, Hem Çeçen cephesinde, bir büyük mücahittir. Yine bir gün Beykoz’da, bir sohbette, Nur yağıyor camiye, kalplar hep muhabbette. O günler Çeçenistan, çok zor durumda idi, Ruslar her cepheden, hain saldırıda idi.Gazeteler yazardı, Çeçenistan bitmiştir, Ruslar gâlip gelecek, mü’minler yenilmiştir. Gerçekten mücahidler, sarılmış her cepheden, Ruslar, zâlimce saldırıyor hep birden. Artık yenildik diye, Müslümanlar çok mahzun, Yürekler kan ağlıyor, diller üzgün ve suskun. İşte o haldeyken, Müslümanlar Beykoz’da; Efendi Hazretleri, sohbetteydi Beykoz’da... Buyurdu: " Ben bilmem, gaybı sadece Allah bilir, Ama bu âyetler! hepinize müjdedir.Bu ayetlerle müjde veriyor Yüce Allah, Çeçenistan gâlip gelecek, çok yakında İnşâAllah. " Mü’minler tekbirlerle, camiyi inlettiler, Gözlerden yaş akıtıp, çok dualar ettiler. Nihayet, bir kaç gün geçmişti ki aradan, Çeçenistan’ a yardımı, yetiştirdi Yaradan...Şamil Basayev komutasında, hep Çeçenler, Hepsi bir aslan oldu da, Ruslara kükrediler! Ve bir mucize daha gerçekleşmişti, Çeçenler galip gelmiş, Ruslar pes etmişti.Çeçen’ li Müslümanlar, hep gâlip gelecektir,Melekler, şehîdler ve velîler, onlarla beraberdir. Yâ Rabbi! mücahidlere dâima yardım eyle, Rusları sen kahreyle! Rusları sen kahreyle!


İsmailağa Camii, deprem nedeniyle harabe halinde idi. 80 senedir virane olan camiyi kalaycılar mesken tutmuştu. O sırada, Efendi babanın büyük oğlu Şerif Efendi' nin rüyasında İsmailağa kabristanından bir kol çıktığını ve İsmailağa Camiini göstererek: Ne durursunuz, bu camiyi neden tamir etmezsiniz. denildiğini görüyor. Kısa sürede cami eski haline getirilir ve Efendi Hazretleri (K.S.) orada irşad vazifesini sürdürmeye başlar... Ali Haydar Efendi (K.s.) Dergahının bulunduğu mahalde bulunan evinde, 1 Ağustos 1960 yılında vefat etti. Vefatında, ayetler okuyarak, etrafındakilere nasihatler ederek, tebessümler saçarak, dârı bakaya göç etti. Arkasında binlerce gözü yaşlı mürid bıraktı. Ali Haydar Efendi Kuddise Sırruh’un kabri Edirnekapı Mezarlığı’ndadır.

Ali Haydar Efendi'nin bir asırlık ömrünü kuşatan diriliş hareketi bu gün aynı çizgide, aynı heyecanla Büyük Veli'nin murakabesinde devam ederek hâlâ bu görevini sürdürmektedir...

Elhamdülillah!...
GurbetGuzeli
GurbetGuzeli
Yönetici
Yönetici

Mesaj Sayısı : 6366
BASARI PUANI : 24704
Kayıt tarihi : 23/03/08
Yaş : 48
Nerden : isvicre

http://www.gullerbahcesi.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz